Sayın Kazianis,
Öncelikle, söz konusu makalede, ülkenin resmi ve uluslararası alanda tanınan isminin Türkiye olmasına rağmen, ulustan tekrar tekrar “Türkiye” olarak bahsedildiğini belirtmeliyim. Bir ulusun seçtiği isme saygı duymak sembolik bir şey değil, halkının kimliğini ve iradesini kabul etmektir. Michael Rubin’in, İsrail güçlerinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin egemen topraklarına konuşlandırılmasını savunan ve Türk barış gücü güçlerinin Gazze’nin istikrarına katılmasının engellenmesi çağrısında bulunan son yazısına doğrudan yanıt olarak yazıyorum. Rubin’in iddiaları yalnızca tarihsel olarak yanlış olmakla kalmıyor, aynı zamanda Türkiye’nin egemenliğine, diplomatik meşruiyetine ve tarihsel gerçeklere karşı tutarlı bir düşmanlık duruşunu da yansıtıyor.
Kesin konuşalım: Türkiye Kıbrıs’ı “işgal etmedi”. 1974 Türk Barış Harekâtı, üç garantör devlet olan Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık’a, anayasal düzenin veya her iki toplumun güvenliğinin tehlikeye girmesi durumunda müdahale etme yetkisi veren 1960 tarihli Garanti Antlaşması’nın yasal yetkisi altında gerçekleştirildi. Türkiye’nin müdahalesini tetikleyen şey, Yunanistan’ın Kıbrıs’ın Yunanistan tarafından ilhakı olan Enosis amacıyla düzenlediği aşırı ve yasadışı darbesiydi.
Bu bir spekülasyon değildi; Yunanistan’ın kendisi tarafından doğrulandı. Atina Temyiz Mahkemesi’nin 2658/79 sayılı (21 Mart 1979) Kararı, darbenin Yunan subayları tarafından düzenlendiğini ve 1974 olaylarının doğrudan nedeni olduğunu kabul etti.
Bu yasadışı darbenin aksine, Türkiye’nin eylemi, Kıbrıslı Türklere yönelik toplu katliamları, köy yakmalarını, etnik temizliği ve zorla yerinden edilmeyi durdurmak için gerekli bir insani ve yasal önlemdi. Kuzey Kıbrıs’ta Türk Barış Gücü’nün varlığını sürdürmesi, Kıbrıslı Türklerin bugün güvenlik ve onur içinde yaşamalarının tek garantisi olmaya devam ediyor. Tarih, modern editoryal modaya uyması için yeniden yazılacak bir şey değil.
Ayrıca, Rubin’in Gazze’yi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile karşılaştırması kasıtlı bir çarpıtmadır. Kuzey Kıbrıs, kendi parlamentosu, hukukun üstünlüğü, sivil kurumları ve seçilmiş liderliğiyle işleyen bir demokrasidir. Kıbrıslı Türkler, 2004 Annan Planı referandumunda ezici bir çoğunlukla barışçıl bir federal çözümü desteklemiş (%65 “Evet” oyu kullanmış), Kıbrıs Rum tarafı ise liderleri Tassos Papadopulos’un duygusal bir televizyon çağrısının ardından %85 “Hayır” oyu kullanarak yeniden birleşmeyi reddetmiştir. Eğer bu bölge bölünmüş kalırsa, bu Kıbrıslı Türklerin iradesiyle olmayacaktır.
UNFICYP’nin yerine İsrail askerlerinin getirilmesi önerisi diplomatik bir strateji değil, bir provokasyondur. Bölgesel gerginlikleri tırmandıracak ve hassas barış mekanizmalarını kasıtlı olarak baltalayacaktır. Kıbrıs Türk bayrağının dağın yamacından indirilmesi önerisi siyasi bir yorum değil, kültürel bir vandalizmdir.
Trajediyi daha da kötüleştiren şey, toplumumuzun onurunu korumakla görevli olanların sessizliğidir. Türkiye Cumhuriyeti New York Başkonsolosluğu Büyükelçisi Ahmet Yazal’ın açık, güçlü ve ilkeli bir yanıt vermemesi, toplumumuzun yanlış yorumlanmasına ve çarpıtılmasına açık hale getiriyor. Böyle bir anda sessizlik tarafsızlık değil, toplumumuzun 40 yıldır gördüğü en kötü Başkonsolosluk tarafından terk edilmektir. Tarihimiz, fedakarlıklarımız ve haklarımız kamuoyunda sorgulanıyorsa, kamuoyunda da savunulmalıdır.
Bir vatandaş, bir toplum aktivisti ve Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak adlandırdığım ülke için tarihi gerçeklere dayanan barış ve onuru her zaman savunmuş biri olarak, başkalarının sessiz kalmayı tercih ettiği yerde sessiz kalamam.
NATO müttefikimiz Türkiye, hiçbir zaman barışa, şeffaflığa veya adalete dayalı müzakerelere karşı çıkmamıştır. Ancak Kıbrıslı Türklerin yaşadığı acıların silinmesini, revizyonistleştirilmesini veya yeniden yazılmasını kabul etmeyecektir. Rubin’in makalesi bir politika önerisi değil, bir halkın kendi topraklarında güven içinde var olma hakkını gayrimeşrulaştırma girişimidir. Türkiye’ye karşı dünya çapında yürütülen bir karalama kampanyasından başka bir şey değildir. Nefret Tüccarı Rubin’in bu gülünç karalama kampanyalarına tek yapabildiğim gülmek. Karalama kampanyalarının cevapsız kalmasına izin vermeyeceğiz. Sessiz kalmayacağız.

YORUMLAR