Türk Toplumundan Gelen Nefret
Fikirsel tartışmaların yerini böylesine kaba ve aşağılayıcı söylemlere bırakmış olması gerçekten üzücü. Gerçek bir medeni ve akademik tartışmanın ölçüsü, karşı tarafa hakaret etmekte değil, mantıklı ve tutarlı argümanlarla fikir alışverişinde bulunabilmekte yatar. Ne yazık ki, görüşlerime mantıklı karşı argümanlarla cevap vermek yerine, beni küçük düşürmeyi ve karalamayı tercih ettiniz. Bu, akılcı tartışma iddiasında bulunan kişilere yakışmayan bir tutumdur.
Görünüşe göre benden yaşça büyüksünüz, hayat tecrübeniz var. Ancak, yaşla gelmesi beklenen bilgelik yerine, maalesef mantık zemininde tartışmak yerine öfkeye ve hakarete dayalı söylemler kullanmayı tercih ediyorsunuz. Bir fikrin gücü, onun nasıl savunulduğuyla ölçülür; siz ise alaycılığa ve küçümsemeye başvurarak kendi pozisyonunuzun zayıflığını açıkça ortaya koyuyorsunuz.
Tam 40 yıldır, görüşleri Türkiye’ye tamamen karşı olan radikal Ermeni milliyetçileri ve aşırı Yunan revizyonistleriyle bile ciddi entelektüel tartışmalara girdim. Bu kişiler, Türkiye’ye yönelik katı düşmanlıklarına rağmen, en azından yapılandırılmış tartışma disiplinine sahiptiler ve fikirlerini kanıtlarla destekleyerek bir fikir mücadelesi içinde yer aldılar. Ancak onların bile, şimdi sizin sergilediğiniz kişisel hakaret seviyesine düştüğüne şahit olmadım. Peki, kültürel ve tarihsel mirasımızı paylaştığımız iddiasında olan bazı sözde “vatandaşlarımız” en temel saygı kurallarına bile riayet edemiyorsa, bu ne anlama gelir?
Asıl mesele, aramızdaki fikir ayrılığı değil—çünkü tartışmanın özü farklı görüşlerin karşılaşmasıdır. Ancak, sizlerin entelektüel dürüstlüğü ve karşılıklı saygıyı hiçe saymanız gerçek trajedidir. Eğer biri, hakaret ve alay yoluna başvuruyorsa, mantık, tarih ve gerçekler üzerine kurulu bir tartışmayı daha başlamadan kaybetmiş demektir.
Bir kez daha vurguluyorum: 40 yıldır tamamen objektif bir çerçevede yazılar kaleme aldım, hem Türkiye’deki hem de ABD’deki siyasetçileri sorguladım. Türkiye’ye karşı nefretle hareket eden Ermeni milliyetçileriyle ve aşırı Yunan milliyetçileriyle tartışmalara girdim. Ancak, hiçbir zaman sadece bir görüş belirttiğim için böyle yoğun bir nefret ve kişisel saldırıya maruz kalmadım.
Ne yazık ki, sadece son 24 saatte, Türk toplumu içinden 125 kişisel nefret dolu ve tehdit içeren e-posta aldım. Bunların birçoğu, beni AKP’nin bir kuklası olmakla suçluyor.
Açık konuşayım: Ben hiçbir zaman AKP’ye kamuoyu önünde destek vermedim. Tam tersine, sadece AKP’ye değil, CHP ve MHP’ye de hesap sorulması gerektiğini savundum. Türk Başkonsoloslarını ve Büyükelçilerini yaptıkları eylemler nedeniyle sorguladım. ABD’deki AKP bağlantılı STK’lar da dahil olmak üzere, TASC gibi kuruluşlarla doğrudan ve dolaylı ilişkisi olan tüm kişi ve kurumların hesap verebilir olması gerektiğini yazılarımda defalarca dile getirdim.
Ancak, hiçbir zaman şu son 24 saatte karşılaştığım düzeyde bir nefretle ve kişisel tehditlerle yüzleşmedim. Bu gerçekten üzücü. Ve bu hakaretleri savuran kişiler, aynı zamanda ifade özgürlüğünden bahsediyorlar? İroni gerçekten de akıllara durgunluk verici.
Hatta yıllardır karşı karşıya geldiğim Ermeni ve Yunan milliyetçileri bile bana bu düzeyde tehditler savurmamışken, kendi vatandaşlarımızın bu kadar düşmanca bir tavır sergilemesi düşündürmesi gereken bir durumdur.
Bu nefret dalgasının, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla ilgili yaptığım yorumlardan kaynaklandığı açık.
Allah sizlere, anlamlı bir tartışmanın değerini kavrayacak bilgelik, farklı bakış açılarıyla karşılaştığınızda hakarete başvurmadan sabır gösterme erdemi ve gerçek bir entelektüel mücadelenin gerektirdiği vakar ve ciddiyeti bahşetsin.
Hayırlı Ramazanlar dilerim.
YORUMLAR