Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
İbrahim KURTULUŞ
İbrahim KURTULUŞ

Sinan Ciddi ve Demokrasileri Savunma Vakfı’nın (FDD) Türkiye karşıtı propagandası: Her şeyden önce isim Türkiye’dir. “Türkey” değil. Sayın Ciddi, doğru anlayalım

“Türkiye Neden Gazze’ye Barış Getiremiyor?” Sorusuna Cevap

Atıfta bulunulan makalede öne sürülen argüman, Türk dış politikasının yüzeysel bir yorumuna ve daha da rahatsız edici olanı, Türkiye’nin kendi bölgesindeki rolünün marjinalleştirilmesine dayanmaktadır. Makale, Gazze’de barışın bir şekilde dış aktörlerin ayrıcalığı olduğunu varsayarken, onlarca yıldır Orta Doğu diplomasisinde hem ilkeli tutarlılık hem de stratejik yetenek sergileyen egemen bir ulusa anlamlı bir etki alanı tanımamaktadır. Bu tür iddialar, diplomatik gerçeklerin gerçek bir analizinden ziyade, modası geçmiş jeopolitik yanılsamalara dayanan ideolojik bir kızgınlığı yansıtmaktadır.

Yıllardır, bağımsız ve kendine güvenen bir Türkiye’ye duydukları rahatsızlığı, itirazlarını yalnızca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştirmek olarak sunarak maskeleyen bir yorumcular korosu var. Aslında karşı çıktıkları tutum bir hükümet değil, Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan Cumhuriyet’in özüdür; yani Türk milletinin dış vesayetten uzak, kendi siyasi, bölgesel ve güvenlik rotasını çizme hakkıdır. Bunu “laiklik” ve “İslamcılık” arasında bir mücadele olarak sunma girişimi, asıl meseleyi, yani bir zamanlar ithal toplumsal hiyerarşiler ve dışarıdan desteklenen dini liderlikle donatılmış, itaatkâr bir “model Müslüman devlet” inşa etmeyi amaçlayan başarısız Batılı neo-muhafazakâr projenin reddini gizlemek için kasıtlı olarak oluşturulmuş yanlış bir ikilemdir. Türkiye’nin bu tür planlara boyun eğmeyi reddetmesi, bu yorumcuları tam da rahatsız eden şeydir. Mevcut söylemleri, eski şikayetlerin yankısından başka bir şey değildir. Türkiye’nin Gazze’de barışı destekleme veya kolaylaştırma konusunda yetersiz olduğu iddiası tarihsel olarak yanlış ve stratejik olarak yanıltıcıdır. Türkiye, siyasi gerginlik dönemlerinde bile bölgedeki İsrail ile en uzun süreli diplomatik, ekonomik ve askeri ilişkilerden birini sürdürmüştür. Gerçek bir ortak sadece kibarca gülümsemez; gerçek bir ortak zor gerçekleri dile getirir. Ankara ayrıca, Washington’ın sessizce kabul etmesiyle, uzun süredir Hamas’la arabuluculuk yapmıştır çünkü Türkiye tüm taraflarla güvenilir bir şekilde konuşabilmiştir. Aksini iddia etmek, entelektüel açıdan dürüst olmamakla birlikte, Türk devletini ve Türk halkını gayrimeşrulaştırmaya yönelik uluslararası kampanyada bir başka silah olarak kullanmaktır.

Üstelik Türkiye’nin askeri ve diplomatik yetkinliği retorik değildir. Türk Silahlı Kuvvetleri, Afganistan’daki NATO misyonlarına liderlik etmiş (ISAF’a iki kez komuta etmiş), Somali’de uluslararası istikrarı desteklemiş, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki hassas normalleşme sürecine aracılık etmiş, Bosna’ya en karanlık saatlerinde destek olmuş ve Suriye ve Irak’ta terörle mücadele ve istikrar operasyonları yürütmüştür. Bu teorik bir kabiliyet değil, kanıtlanmış bir operasyonel liderliktir. Türkiye yalnızca güç yansıtmakla kalmaz; bölgesel aşinalık ve kültürel akıcılığa dayanan meşruiyetle kapasitesini kullanır.

Makalenin imalarının aksine, Türkiye yalnızca Orta Doğu’da değil, aynı zamanda onun bir parçasıdır. Bu ayrım önemlidir. Baskı veya askeri müdahale yoluyla nüfuz arayan uzak aktörlerin aksine, Türkiye’nin bölgesel toplumlar, kurumlar ve siyasi aktörlerle ilişkileri organik, tarihsel ve süreklidir. Bu benzersiz konumlanma, Türkiye’yi sürdürülebilir bir Gazze çözümü için vazgeçilmez kılan şeydir. Barış uzaktan tasarlanamaz; bölgenin gerçek ve diplomatik dilini anlayan bir arabulucu gerektirir.

Makalenin yazarı Sinan Ciddi, ne yazık ki Türkiye’nin stratejik önemini küçümsemek için yürütülen uluslararası kampanyada tekrar eden bir ses haline geldi. Analizleri, disiplinli bir akademik çalışmadan ziyade giderek artan bir şekilde kişisel hoşnutsuzluğu yansıtıyor. Politikanın söylemden ziyade titizlik gerektirdiği kurumsal rollerinden ayrıldığından beri, yorumları daha polemiksel hale geldi ve dengeli bir güvenlik analizi yerine dar ve ideolojik bir gündemi savunan kuruluşlarla yakın bir şekilde örtüştü.

Türkiye’nin Gazze’deki rolünü göz ardı etmek diplomasiyi güçlendirmez; sürdürülebilir ve kalıcı bir barış olasılığını zayıflatır. Gerçekten istikrar arayanlar, Türkiye’nin katkılarının geçmişteki modellere benzemeyeceğini, çünkü bölgenin kendisinin değiştiğini kabul etmelidir. Şimdiki görev, Türkiye’nin rolünü inkar etmek değil, onunla ciddi, yapıcı ve ideolojik önyargılardan uzak bir şekilde etkileşim kurmaktır.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER