Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Hasan ÇELİK
Hasan ÇELİK

Kocaman Bir Ülkede, Göz Göre Göre: Dernekçiliğin Çöküşü

Amerika’daki Türk toplumu, göçmenliğin yüküyle ayakta durmaya, kültürünü yaşatmaya, birlik ruhunu korumaya çalışıyor. Bu çabanın en önemli destekçileri olması gereken dernekler, camiler ve sivil toplum kuruluşları ise, ne yazık ki çoğu zaman sadece adlarıyla varlık gösteriyor. Toplumun içinde değil, dışında. Yanında değil, uzağında. Gönlünde değil, hafızasında bile değil.

Dernekçilik Gönüllülükle Başlar, Samimiyetle Yaşar

Bir derneğin gerçek varlığı; dört duvarla, tabela asmakla ya da yılda birkaç etkinlik düzenlemekle ölçülmez. Gerçek varlık, kriz anında el uzatmakla, bir kayıp yaşandığında ilk orada olmakla, toplumun derdine dokunmakla anlaşılır. Bugünse birçok dernek, “varmış gibi” yaparak sadece alan işgal ediyor. Ne iz bırakıyor, ne güven veriyor, ne umut aşılıyor.

Artık kimse yılda bir yapılan geleneksel etkinliklerle kandırılmıyor. Toplum; gösteriyi değil, gerçekliği arıyor. Paylaşılan fotoğrafların değil, paylaşılan acıların ve sevinçlerin peşinde. Bir cami ya da dernek, sadece namaz kılınan ya da toplantı yapılan yer olmamalı; bir göçmenin nefes aldığı, bir gencin yol bulduğu, bir annenin destek aradığı, bir yaşlının huzur bulduğu yer olmalı. Olamıyorsa, orada bir eksiklik değil, bir ihmal vardır.

Etkinlik Dernekçiliği: Görünmek İçin Var Olmak

ABD’de birçok yapı özellikle son 10-15 yılda “etkinlik dernekçiliği”ne dönüştü. Faaliyetler, toplumu kapsamak için değil; sosyal medyada aktif görünmek, birkaç kare fotoğraf paylaşmak için yapılıyor. Dernek başkanları ve yöneticiler çoğu zaman sadece kendi çevresini önceleyen, içe kapalı bir yapı sergiliyor. Bu durum, yeni gelen göçmenleri dışarıda bırakıyor; gençleri ise tamamen uzaklaştırıyor.

Gençlerin dilinden artık şu sözleri daha sık duyuyoruz:

“Oraya gitsem ne olacak? Ne hissedebilirim? Kim beni gerçekten karşılayacak?”

Bu sorulara yanıt veremeyen yapılar, tabelası olsa da toplumsal değeri kalmamış yapılardır.

Adı Var, İzi Yok Dernekler

Bazı dernekler sadece sosyal medyada “var” olmaya çalışırken, toplumun kalbinde yer etmeyi unuttu. Hizmeti reklamla karıştırdılar, gönüllülüğü kariyer planına çevirdiler. Böyle yapılar zamanla güven kaynağı değil, güvensizlik kaynağı haline geldi. Ama unutulmamalı: Herkes farkında. Toplum artık gözlemliyor, not alıyor. Kimin sadece konuştuğunu, kimin gerçekten elini taşın altına koyduğunu biliyor.

Toplum Sessiz, Dernekler Daha Sessiz

Amerika’daki birçok cami ve dernek, sosyal medya sayfalarında aktif ama hayatın tam ortasında pasif. Cenazede ortada yok, gençlerin eğitiminde yok, toplumsal meselelerde yok. “Toplumun derneği” olmak bir yana; çoğu zaman yalnızca belirli bir grubun iç iletişim ağı gibi çalışıyor. Şeffaflık yok, katılımcılık yok, aidiyet hiç yok.

Toplum haklı olarak soruyor:

“Bu dernekler bizim için mi var, yoksa kendileri için mi?”

Dernek Merdiveniyle Siyaset Yolculuğu: Artık Bu Millet Yemez

Bazı kafalar yıllardır dernekçiliği bir gönül hizmeti değil, siyasete çıkan bir merdiven olarak gördü. “Toplum için çalışıyoruz” diyerek sahne sahne dolaşıp kendi siyasi kariyerine zemin hazırlamaya çalışan bu zihniyet, artık inandırıcılığını tamamen yitirdi.

Özellikle AK Parti üzerinden siyasi gelecek planlayan çevreler, her yolu mübah görüyor. Dün muhalif gibi görünüp, bugün ikbal uğruna saf değiştirenlerin sayısı hiç de az değil. Dernek tabelasını vitrin, toplumu ise seçim malzemesi yapan bu kafalar, artık bu milletin ferasetini hafife alamaz.

Toplum, samimi olanla hesapçı olanı ayırt edebilecek bir olgunluğa çoktan erişti. Bu toplum, riyakârları değil; gerçekten elini taşın altına koyanları takip ediyor.

Aynaya Bakma Vakti: Ya Var Olun, Ya da Çekilin

Artık dernekleri “kurtarmaktan” değil, belki de “yeniden kurmaktan” söz etmek gerekiyor. Belki daha küçük ama daha samimi yapılarla… Tabelası olmasa da kapısı açık olan, aidat değil aidiyetle çalışan topluluklarla…

Toplumun derdi artık sadece sembolik varlıklar değil. Gerçek anlamda yaşanabilir, hissedilebilir, dokunulabilir yapılar arıyor bu insanlar. Artık herkes şunu söylüyor:

“Ya gerçekten var olun, ya da yerinizi samimi gönüllülere bırakın.”

Çünkü hizmet, görünmek için değil; gönülde yer etmek içindir.

Ve unutmayalım:

Gönül kapanmadan kapılar açılmaz.

Sayan, Siyaseten geldiğimiz noktaya dikkat çekerek yapıları ifşa ediyor

Eski Ağrı Belediye Başkanı Savcı Sayan’ın sosyal medya üzerinden Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’a sesini duyurmaya çalıştığı yazısını herkesin okumasını tavsiye ediyorum.

Sayan, menfaatleri için kurdukları düzeni devam ettirmeye çalışan algı mühendisleri halkımızı yanılttıkları gibi zaman, zaman yanlış bilgilerle Sayın Cumhurbaşkanımızı da yanıltıyorlar diye haykırıyor..

Eğer tuz kokmuşsa, artık söylenecek fazla bir söz kalmamıştır. 

Geçmiş olsun Türkiye… Ve geçmiş olsun “Türk Amerika Toplumu”… Çünkü koku sadece bir ülkeyle sınırlı kalmaz; bu zihniyet nereye taşınmışsa, orayı da çürütür. Sessiz kalındıkça, görmezden gelindikçe, bu çürüme sınır tanımadan yayılır. Geriye sadece enkazı izleyen bir kalabalık kalır.

Sayın Erdoğan’a sesimizi duyurmak istiyoruz: 

Bu yapının Amerika’daki uzantıları hâlâ aktif, hâlâ güçlü ve hâlâ her eleştiriyi bastıracak kadar organize, her iddayı yok sayacak kadar güçlüler.

Savcı Sayan’ın kaleme aldığı bu yazı, Türkiye’deki yapısal soruna dikkat çekiyor. Ancak bizler, Amerika’daki ayağını yıllardır dile getiriyoruz. Ne yazık ki burada, yapının içindeki bazı AK Parti görünümlü kişiler bu yapıyı koruyor, hatta bir kısmı doğrudan içinde yer alıyor. Her fırsatta yapıyı meşrulaştıran, eleştirileri itibarsızlaştırmaya çalışan bu şahıslar sayesinde mesele sadece öteleniyor. Savcı Sayan, bugün Türkiye’den sesleniyor; biz ise yıllardır Amerika’dan haykırıyoruz. Umarız bu çığlık artık duyulur. Aksi takdirde, hem Anadolu’da hem Türk Amerikan toplumunda yozlaşan bu düzen, yarın çok daha büyük bir bedelle karşımıza çıkabilir.

Kim hain, kim vatan sever?

Bu konuyu özellikle ve altını çizerek dillendirmek istiyorum: Bu menfaat çetesini eleştirenler, yapıyı ifşa eden gazeteciler ve gerçeği haykıranlar; hemen yaftalanıyor, hedef gösteriliyor. Hemen “hain”, “karşı mahallenin adamı”, “satılmış kalem” denilerek itibarsızlaştırılıyor. Mahkemeye verilmekle tehditler savuruyorlar.

Peki soruyorum: Eğer bu yapının içindekiler “vatansever” ise, bizler nasıl “hain” oluyoruz? Bu çelişkinin izahını kim, kime, nasıl verecek? Gerçekleri dile getirmek neden suç sayılıyor? Bu sessizlik, bu çarpıtma, bu sinsilik artık sadece ahlaki bir sorun değil; doğrudan milli bir güvenlik meselesidir.

Yıllardır Aynı Terane: Dernekçilik Yapıyorlar Toplum Eriyor

Yıllardır derneklerdeki yanlışlıkları, kokuşmuşluğu, çıkar ilişkilerini dillendiren, yapıcı eleştirilerle bu yapıları düzeltmeye çalışan başkanlar ve gönüllüler, ne yazık ki belirli bir kesim tarafından sistematik şekilde hedef alınıyor. Siyasi görüşüne göre yaftalanan, ötekileştirilen, hatta hain ilan edilen insanlar oldu bu süreçte.

Kimse söylemek istemese de özellikle son 5-6 yıldır dernekçilikte bir arpa boyu yol alınamadığı aşikâr. Bunu sadece biz değil, artık “kör sağır” taklidi yapanlar bile görüyor, biliyor. Ne güven kaldı ne aidiyet. Ne heyecan var ne de vizyon.

Doğru bildiğini söyleyen insanlar “devlete karşı” olmakla suçlandı. Oysa bu insanlar tam da devletin, milletin ve toplumun menfaatini korumaya çalışanlardı. Ama bu menfaat çarkı içinde yer almamayı seçtikleri için susturulmak istendiler.

Şimdi kim ne derse desin, bu yapılar ya kendini radikal biçimde sorgulayıp yenileyecek ya da tamamen toplumun vicdanında mahkûm olacak. Çünkü artık insanlar dernek tabelalarına değil, gerçek niyetlere ve samimiyete bakıyor.

Dernekçilikten Meclis Yoluna: Bu Tiplemelerden Kurtulmalıyız

Dernekçiliği bir hizmet alanı değil, bir kariyer basamağı olarak gören ve AK Parti ya da başka siyasi bağlantılar üzerinden milletvekilliğine göz diken tiplemeler, Türk-Amerikan toplumuna hiçbir fayda sağlamamışken şimdi siyaset sahnesinde boy göstermeye çalışıyor.

Soruyorum: Dernek başkanıyken bu topluma ne katkınız oldu da şimdi meclise gidip ne yapacaksınız? Toplumun içinde var olan sorunları bile çözmekten aciz olanların, toplumu temsil gibi büyük bir sorumluluğun altından kalkabileceklerini kim iddia edebilir?

Bu kişilerin amacı ne hizmettir ne de temsildir. Dertleri koltuktur, itibardır, prestijdir. Toplum ise bu oyunların çoktan farkında. Bu tiplerin samimiyetsizliğini gören Türk Amerikan toplumu artık inanmıyor, peşinden gitmiyor.

Eğer gerçekten bu topluma faydalı olmak isteyenler varsa, önce şu siyasi rant devşiren yapılardan ve kişilerden arınmamız gerekiyor. Çünkü bunlar var oldukça ne dernekçilik gelişir ne de siyaset onurla yapılır.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER