3 Nisan 2025 tarihinde yayınlanan “Öcalan, Rojava: İhanete Hayır!” başlıklı makale, yalnızca gazetecilik etiğine değil, aynı zamanda uluslararası hukuka, tarihi gerçeklere ve barış çabalarına da ciddi bir saygısızlık örneğidir. Bu yazı, PKK ve onun Suriye uzantısı YPG’nin terör eylemlerini aklamaya çalışan, tehlikeli bir dezenformasyon çalışmasıdır. Ve evet, bu yazıya sessiz kalmak yalnızca gerçeğe değil, insanlığa da ihanet olurdu.
Türkiye’nin Adı, İradenin Adıdır
Öncelikle, makalede hâlâ “Turkey” ifadesinin kullanılması, Birleşmiş Milletler tarafından resmen tanınan ve halkın iradesiyle değişen “Türkiye” adını hiçe saymak anlamına gelmektedir. Bu küçük gibi görünen detay, aslında zihniyetin özünü yansıtan büyük bir saygısızlığın işaretidir.
PKK ve YPG: Romantizmle Değil, Terörle Anılmalı
Yazıda sözde “devrim” olarak sunulan yapı, aslında 1984’ten bu yana 45 binden fazla insanın ölümünden sorumlu olan bir terör aygıtının uzantısıdır. Bu kurbanlar arasında kadınlar, çocuklar, öğretmenler, doktorlar; kısacası yaşamı temsil eden herkes vardır. PKK, yalnızca Türkiye’nin değil, ABD, AB ve NATO gibi Batı ittifaklarının da resmi terör örgütü olarak tanıdığı bir yapıdır. YPG ise onun kılık değiştirmiş, stratejik ve ideolojik olarak aynı çizgide duran Suriye koludur.
2016’da Türk güvenlik güçlerinin Suriye sınırında PKK militanlarının elinde ABD menşeli tanksavar füzeleri ele geçirmesi, bu iki örgüt arasındaki ilişkinin sahadaki en net kanıtlarından biridir. Bu silahlar, Amerikan vergi mükellefinin cebinden çıkan kaynaklarla Türkiye’ye doğrultulmuştur.
Terör Örgütlerini Meşrulaştırmak: Ahlaki İflasın Belgesidir
YPG’yi özgürlük savaşçısı gibi lanse etmek, El Kaide’yi “direniş örgütü”, IŞİD’i “sosyal hareket” olarak tanımlamak kadar akıl dışı ve tehlikelidir. YPG’nin çocuk savaşçı devşirmesi, zorla yerinden etme ve sistematik insan hakları ihlalleri, Uluslararası Af Örgütü başta olmak üzere birçok bağımsız kuruluş tarafından defalarca belgelenmiştir.
Bu gerçekler ışığında, yayınınızın bu örgütleri romantize etmesi yalnızca gazetecilik değil, insan hakları savunuculuğu açısından da ahlaki bir çöküştür.
Türkiye Kürtlerle Değil, Terörle Savaşıyor
Makalenin tehlikeli yanlarından biri de, Türkiye’nin meşru güvenlik operasyonlarını etnik bir savaş gibi göstermeye çalışmasıdır. Bu, kasıtlı bir algı operasyonudur. Türkiye’de Kürt kökenli vatandaşlar hâkim, vali, bakan, general, hatta başbakan olabilmektedir. Devlet, GAP gibi dev projelerle özellikle Güneydoğu Anadolu’ya büyük yatırımlar yapmaktadır. Kürtçe yayınlar, eğitim ve kültürel faaliyetler serbesttir. Türkiye’nin terörle mücadelesi, etnik kimliklere değil, şiddete ve bölücülüğe karşıdır.
Sorular Cevapsız Kalmasın
Amerikalı ve Avrupalı vergi mükelleflerinin parasıyla silahlandırılan bir terör örgütü için neden bu kadar çaba sarf ediliyor? Bu yazının yayınlanmasındaki finansal veya siyasi motivasyon nedir? Sizi kim destekliyor? Gerçekten bağımsız mısınız?
Sonuç Yerine: Gerçekle Yüzleşmek Zorundayız
Türkiye Cumhuriyeti, Soğuk Savaş’tan Kore’ye, Kosova’dan Afganistan’a kadar Batı’nın her savaşında yanında yer almış, müttefikliğini kanıtlamış bir devlettir. Bugün ise, aynı Batı’nın bazı aktörleri, Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak için terörist gruplarla ittifaklar kurmaktan çekinmemektedir. Bu, yalnızca Türkiye’ye değil, bölgedeki barışa ve küresel istikrara da ihanettir.
Türkiye Kürtlerle değil, terörle savaşıyor.
Ve bu savaşın haklılığı, sizin romantize ettiğiniz yazılarla değil, tarihin ve vicdanın terazisinde tartılır.
YORUMLAR