Sayın Bakanım,
Birkaç aydır, Türkiye Cumhuriyeti New York Başkonsolosluğu’ndaki liderlik sürecinin sıkıntılı gidişatı konusunda ciddi endişelerimi dile getiriyorum ve dile getirmeye devam edeceğim. Ne yazık ki, Başkonsolos Ahmet Yazal döneminde, toplumumuz son kırk yılda eşi benzeri görülmemiş bir kopuşa tanık oldu. Bugün yaşadıklarımız, dünyanın en büyük Türk dış misyonundan beklenen onuru, sorumluluğu veya ulusal bilinci yansıtmıyor.
Başkonsolos Yazal, bu yılın başlarında, hizmeti en üst düzey diplomatik düzeyde onurlandırılması gereken, en yüksek madalyalara sahip Türk Kore Savaşı gazilerimizden birinin cenazesine katılmayı reddetti. Yokluğu, yalnızca orada bulunanlar tarafından değil, aynı zamanda ulusal hafızamızda gazilerin kutsal yerini tanıyan daha geniş topluluk tarafından da derinden hissedildi.
Benzer şekilde, New York’ta düzenlenen ve ulusal açıdan derin öneme sahip bir etkinlik olan yıllık Cumhuriyet Bayramı Türk Bayrağı Çekme Töreni’ne de katılmadı. Bu tören, onlarca yıldır Türk Amerikalılar için Cumhuriyeti onurlandırmak adına birleştirici bir an olarak hizmet etmiş olsa da, bu yıl ulusumuzu temsil etmekle görevli bu kişi törende hazır bulunmadı.
Ancak belki de en üzücü an, 20 cesur askerimizin hayatını kaybettiği Türk askeri uçağının trajik kazasının ardından geçen hafta yaşandı. Aileler yas tutarken, Türkiye Cumhuriyeti’nin 90 milyon vatandaşı yas tutarken ve Türk Amerikalılar teselli ve liderlik ararken, Başkonsolosluk resmi bir başsağlığı mesajı yayınlamadı, hatta ulusun acısını paylaşan kısa bir mesaj bile yayınlamadı. Türkiye Dışişleri Bakanlığı üzüntüsünü dile getirirken, New York Konsolosluğu şaşırtıcı derecede sessiz kaldı.
Aynı gün Konsolosluk kapalıydı. Dolayısıyla, Sayın Yazal’ın resmi görevlerle meşgul olduğu söylenemez. Kamuya açık sosyal medya sayfalarındaki tek görünür etkinlik, bir Türk şarkıcıyla ilgili bir paylaşımdı; bu, ülkemizi saran ulusal yastan anlaşılmaz bir sapmaydı. İnsan, iki köpeğini gezdirmenin, şehit ailelerine başsağlığı dilemekten daha mı önemli olduğunu merak ediyor.
Bu kopukluğa, tabandan gelen derin katılım eksikliği de ekleniyor. Brooklyn’de yaklaşık 350-400 davetlinin katıldığı yakın tarihli büyük bir topluluk etkinliğinde, Başkonsolosu yalnızca birkaç kişi karşıladı. Gerçek apaçık ortadaydı: Orada bulunan Türk Amerikalıların ezici çoğunluğu onu tanımıyordu ve o da onlarla anlamlı bir yakınlık göstermiyordu. Bu, New York’ta bildiğimiz standart değil. Merhum Başkonsoloslar Fuat Tanlay, Mehmet Ezen, Ömer Onhon, Mehmet Samsar, Ertan Yalçın, Reyhan Özgür, Levent Bilgen ve hatta yardımcı konsoloslar bile toplum tarafından kucaklanmıştı. Bir etkinliğin girişinden yerlerine kadar yürümeleri çoğu zaman yarım saat sürüyordu çünkü çok sayıda insan onları selamlamak, onurlandırmak ve kucaklamak istiyordu. Saygı gösterdikleri için saygı görüyorlardı. Halkı onurlandırdıkları için onurlandırılıyorlardı.
Bugün bu bağ yok. Şahit olduğumuz şey, abartısız, toplumumuzun son kırk yılda gördüğü en zayıf diplomatik temsil dönemi. Merhum Ray Charles bile, mevcut yönetimi tanımlayan iletişim, iletişim ve temel insani bağların acı verici eksikliğini fark ederdi. Sayın Yazal, 14.000 dolarlık aylık devlet maaşını güvenilir bir şekilde alsa da, hizmet etmesi gereken toplum bunun karşılığında çok az şey alıyor.
Bu kişisel bir şikayet meselesi değil. Bu, temsil, sorumluluk ve Türkiye Cumhuriyeti Başkonsolosu unvanını taşıyan herkese emanet edilen kutsal görevle ilgilidir. Milletimizin 20 kahraman askerimizi kaybetmenin yasını tuttuğu bir dönemde, basit bir taziye mesajının bile iletilmemesi veya iletilmemesi sadece moral bozucu olmakla kalmayıp, aynı zamanda onların anısına ve Türk Amerikan toplumuna karşı da derin bir saygısızlıktır.
Ankara’daki ilgili makamların, artık savunulamaz hale gelen bu durumu dikkate almalarını içtenlikle umuyorum. New York, bu rolün ciddiyetini anlayan, topluma saygı duyan ve Cumhuriyet’in onurunu korumak için gereken onur ve empatiye sahip bir temsilciyi hak ediyor.
Bu hafta Türkiye için acı vericiydi. Ancak belki de Türk Amerikalılar için daha da acı verici olan, liderliğin en önemli olduğu bir anda liderliğin yokluğuna tanık olmaktır.
Belediye Başkanı Eric Adams Ofisinde Nefret / İslamofobiye Karşı Mektub
Camille Joseph Varlack – Özel Kalem Müdürü
Sayın Varlack,
Şehrimizdeki nefrete, ayrımcılığa, klişeleştirmeye ve her türlü hoşgörüsüzlüğe karşı uzun süredir kamuoyunda mücadele ediyorum. Belediye Başkanı Göçmen İşleri Ofisi (MOIA) Yardımcı Komiseri Erick Salgado’nun son zamanlardaki davranışlarıyla ilgili derin endişe ve aciliyetle size ulaşıyorum. Kişisel Facebook hesabından, 11 Eylül saldırılarıyla birlikte Milletvekili Zohran Mamdani’yi (Belediye Başkanı) gösteren İslamofobik ve kışkırtıcı bir görseli kamuoyuna duyurması o kadar ciddi ve son derece saldırgan bir eylemdir ki, derhal ve açıkça görevden alınmasını tavsiye etmeliyim.
Bu davranış, üst düzey Belediye yetkililerine verilen sorumluluklarla tamamen bağdaşmamaktadır. Bay Salgado’nun eylemleri şunları içermektedir:
1. Din, etnik köken veya ulusal kökene dayalı ayrımcı, taciz edici veya düşmanca davranışları açıkça yasaklayan NYC Eşit İstihdam Fırsatı (EEO) Politikası’nın ihlali.
2. Belediye çalışanlarının, özellikle de yönetim kadrosunun, Belediye yönetiminin güvenilirliğini ve bütünlüğünü zedeleyen kışkırtıcı, ayrımcı veya aşağılayıcı ifadeler kullanmasını yasaklayan NYC Sosyal Medya Yönergeleri’nin ihlali.
3. Kamu görevlilerinin, kamuoyunun makamlarına olan güvenini, tarafsızlığını ve itimadını zedeleyen eylemlerden kaçınmalarını gerektiren NYC Tüzüğü §2604(b)(2)’nin ihlali.
4. Müslüman, Arap, Güney Asyalı ve Sayın Salgado’nun görevinin doğrudan zarar verdiği diğer topluluklar da dahil olmak üzere göçmen topluluklarını desteklemekle görevli Belediye Başkanı Göçmenlik İşleri Ofisi’nin misyonuyla temel bir çatışma.
Nefretin her türüne karşı kararlı bir duruş sergileyen biri olarak şunu vurgulamalıyım: Antisemitizm durmazsa, İslamofobi ve Hindulara yönelik saldırılar da durmayacaktır. Bu bağnazlık biçimleri birlikte yükseliyor. Hepimizi tehdit ediyorlar. Bunu gururla, açıkça ve tereddüt etmeden söylüyorum: Benim görev süremde, özellikle de New York Şehri’nde görevde olan bir Vekil veya Yardımcı Komiser tarafından asla.
Üst düzey bir Belediye yetkilisinin, Müslüman bir seçilmiş lideri karalamak amacıyla travmatik ulusal trajediyi silah olarak kullanmasına izin veremeyiz. Bu tür davranışlar güveni zedeler, önyargıları körükler ve tam da Belediye kurumlarının onları koruması gereken anda göçmen topluluklarını korkuya sürükler.
Bu gece ve her gece, onur ve güvenliği hak eden Müslüman, Hindu, Yahudi, Türk, Arap ve Güney Asyalı New Yorkluların yanındayım. Birimize saldırı yapıldığında, bu hepimize yapılmış sayılır. Benim toplumumda ve inanç geleneğimde, sessizce yüz çevirmeyiz. Adaletsizliğe doğrudan ve saygılı bir şekilde, ancak kararlılıkla karşı koyarız. Nefret eylemleri, fikir ifadeleri değil, ortak değerlerimize ihanettir. Kapsayıcılığın temellerini aşındırır ve her New Yorklunun güvenebileceği medeni haklar korumasını tehdit eder. Şehrimiz, tüm sakinlerinin yetkili makamlardaki kişilerden korku, sindirme veya taciz görmeden haklarını kullanabilmelerini sağlamalıdır.
Bu nedenle Belediye Başkanlığı hızlı ve kararlı bir şekilde hareket etmelidir. Bay Salgado’nun liderlik pozisyonunda kalmasına izin vermek, milyonlarca New Yorkluya yıkıcı bir mesaj gönderecektir: Şehir yönetiminin en üst kademelerinde ayrımcılığa müsamaha gösterilir. Biz böyle olamayız.
New York Şehri örnek teşkil etmelidir. Kamu kurumlarımızda nefrete yer olmadığını ve yetki verilenlerin en yüksek dürüstlük, adalet ve saygı standartlarına uyması gerektiğini açıkça ve hiçbir belirsizlik olmadan göstermelidir.
Bu nedenlerden dolayı, Yardımcı Komiser Erick Salgado’nun derhal görevden alınmasını saygıyla ve kararlılıkla talep ediyorum.
Bu konuyu sizin için daha detaylı görüşmek üzere müsait olduğumda sizinle görüşmeye hazırım.

YORUMLAR