Cumhuriyet Halk Partisi haftalardır yeni bir çalkantının içinde. Parti koridorlarında fısıltı halinde dolaşan huzursuzluk artık iyice görünür hâle geldi. Teşkilatlarda gerilim tırmanıyor, milletvekili grubunda homurtular yükseliyor. Resmî açıklamalar her ne kadar “birlik” mesajları verse de, CHP içinde 30’a yakın milletvekilinin yönetimden ciddi şekilde rahatsız olduğu artık saklanamaz durumda.
Bu rahatsızlık sadece siyasal strateji tartışmalarından kaynaklanmıyor. Kamuoyuna düşen gelişmeler, partideki kırılganlığı her geçen gün daha da keskinleştiriyor. Özellikle 3 bin 900 sayfalık İBB ve Ekrem İmamoğlu dosyası, CHP’nin uzun süredir özenle koruduğu “kurumsal ciddiyet” görüntüsünü adeta paramparça etti. Türkiye siyasetinin yakın döneminde ortaya çıkan en hacimli iddianamelerden biri aylarca gündemin tepesinde durdu, ekranlarda döndü, gazetelere taşındı.
Peki, CHP ne yaptı?
Koskoca hiçbir şey.
3900 Sayfalık Dosya: Sessizliğin Aynası, Kurumsal Çöküşün Belgesi
Bir siyasi parti düşünün:
- 3 bin 900 sayfalık bir dosya ülkenin gündeminde haftalarca tartışılıyor,
- Herkesin konuştuğu konu haline geliyor,
- İddialar en ağır şekliyle partinin belediyesini ve en güçlü adayını hedef alıyor…
Ama partiden bir kişi bile çıkıp:
“Bu iddiaya cevabımız budur, hukuken karşılığı şudur, gerçekliği ise şöyledir.”
diyemiyor.
Dosyanın:
- Bir sayfası bile kamuoyuna açıklanamıyor,
- Bir maddesi bile çözümlenemiyor,
- Bir çelişkisi bile halka anlatılamıyor.
Bu durum artık eksiklik değil; kurumsal kapasite çöküşüdür.
CHP sloganlara yaslanarak siyaset yapıyor.
Gerçek analiz üretmeden muhalefet ettiğini sanıyor.
Dosya takibi yok, kriz refleksi yok, kurumsal hukuk ekibi yok, strateji yok.
Millet ise:
- Slogan değil, içerik istiyor.
- Duygu değil, belge istiyor.
- Gürültü değil, derinlik istiyor.
CHP’nin elinde bunların hiçbiri yok.
Özgür Özel Gelen Tepkiler Karşısında Geri Adım Atar mı?
Bence Asla Atmaz… Ama Olan CHP’ye Olacak
CHP içinde yükselen itirazlar, teşkilatlarda büyüyen rahatsızlık ve milletvekillerinin giderek görünür hâle gelen huzursuzluğu… Tüm bu tabloya rağmen tek bir soru giderek daha fazla soruluyor:
“Özgür Özel geri adım atar mı?”
Bence asla atmaz.
Özgür Özel’in siyasi karakteri, duruşu ve son dönemdeki çıkışları bize şunu gösteriyor:
Geri adım atmak yerine sertleşmeyi, eleştiriyi göğüslemeyi ve kendi çizgisini korumayı tercih edecek. Bu, kişisel olarak tutarlı bir duruş olabilir; ancak siyasetin matematiği çok daha farklı işler.
Çünkü mesele artık bireysel bir irade değil, CHP’nin kurumsal bütünlüğü.
Özel’in geri adım atmaması, kısa vadede kendi liderlik iddiasını güçlendirebilir; ancak uzun vadede parti içi kırılmaları derinleştirme riski taşıyor.
- Rahatsızlığı olan milletvekilleri daha açık konuşmaya başlayacak,
- Teşkilatlar arasında hizipleşme artacak,
- Parti içi gerilim genişledikçe kamuoyundaki güven eriyecek.
Sonuç olarak:
Geri adım atmayan bir liderle, giderek yıpranan bir parti görüntüsü ortaya çıkıyor.
Özgür Özel kendi siyasi çizgisini korur, taviz vermez, polemiklere karşı durur…
Ama bu süreçte en büyük bedeli ödeyen bizzat CHP olur.
Siyasette bazen geri adım atmak kaybetmek değildir;
yanlış bir noktada ısrar etmek ise koskoca bir partiyi de beraberinde aşağı çekebilir.
İç Gerilim: İmamoğlu ve Özel’in Sırtındaki Ağır Yük
CHP’nin bir süredir kendine biçtiği “Türkiye’nin birinci partisi” söylemi, anketlerdeki tablo ile birleşince parti içinde bir özgüven–itaat dengesizliği yarattı.
Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel, partinin geleceğini aynı anda taşımaya çalışan iki farklı siyasi figür. Ancak:
- Teşkilatlarda büyüyen huzursuzluk,
- Milletvekili grubunda artan rahatsızlık,
- 3900 sayfalık dosyanın yarattığı güven erozyonu,
- Kamuoyundaki şaşkınlık
iki ismin manevra alanını daraltıyor.
CHP’de birikmiş krizler artık sadece dış rekabetle ilgili değil.
Asıl büyük sınav parti içinden gelen dalga.
Bu sorunun cevabı sadece koltukların değil, iki liderin siyasi kaderinin de belirleyicisi olacak.
Ekonomik Kriz Bile CHP’yi Yükseltemiyorsa…
Türkiye ağır bir ekonomik krizin içinde.
- Market fiyatları kontrolsüz,
- Kiralar nefes kesiyor,
- Emekli maaşları eriyor,
- Gençler umutsuz,
- Çalışanlar çaresiz.
Böyle bir zeminde iktidarın yıpranması doğaldır.
Ama muhalefetin yükselmesi gerekir — eğer gerçekten muhalefetse.
CHP yükseldi mi?
Hayır.
- Kararsız seçmeni yanına çekemedi,
- Ekonomik krizin enerjisini siyasete dönüştüremedi,
- Toplumdaki öfkeyi sandığa taşıyamadı,
- Kendi tabanında bile heyecan üretemedi.
Sorun artık iktidarda değil; bizzat CHP’nin yapısal kapasitesinde.
Özgür Özel: Gerçek Lider mi, Sadece Yüksek Ses mi?
Bugün parti içinde dahi Özgür Özel’in liderlik kapasitesi tartışılıyor.
Siyasette yüksek sesle konuşmak kolaydır.
Meydan okumak kolaydır.
Sert cümleler kurmak kolaydır.
Ama millet lideri sözden değil, sonuçtan tanır.
Sonuç ne?
- Oy artışı yok,
- Strateji yok,
- Kadro yok,
- Vizyon yok,
- Kararsızı ikna eden politika yok.
Özel’in çıkışları tabanda bile yankı bulmazken, millet neye güvenecek?
Asıl Soru: CHP Bu Aziz Milletin Temsilcisi Olabilir mi?
3900 sayfalık dosyanın bir sayfasını bile açıklayamayan,
Ekonomik enkazın ortasında bile oy artıramayan,
Kararsızı ikna edemeyen,
Kendi iç bütünlüğünü sağlayamayan bir parti…
Bu aziz milletin gerçek temsilcisi olabilir mi?
Cevap, iddianame kadar net:
Mevcut hâliyle hayır.
Bu hakikat, sloganla değişmez.
Gürültüyle bastırılamaz.
Sosyal medya alkışlarıyla örtülemez.
CHP bugün bir yol ayrımında:
Ya bu kurumsal çöküşü kabul edip kendini yenileyecek,
Ya da birinci parti olmanın ağırlığı altında ezilerek tarihin bir notuna dönüşecek.
Önümüzdeki günler sadece CHP’nin değil, Türkiye siyasetinin geleceğini belirleyecek.
Fırtına büyüyor…
Ve artık kimse bu gerçeği saklayamıyor.

Her şey yolunda değil herkes halinden memnun gibi görünüyor artık kimse siyaset konuşmuyor