ABD’de Evsizlik: Görmek İstemediğimiz Gerçek!
Amerika Birleşik Devletleri… Dünyanın en büyük ekonomisi, en güçlü ordusu, en gelişmiş teknolojisi… Ancak tüm bu parıltılı vitrin, bir gerçeği uzun süredir gölgelemeye çalışıyor: Evsizlik.
New York’un gökdelenleri arasında, Los Angeles’ın alt geçitlerinde, Washington DC’deki Beyaz Saray’ın, anıtların ve devlet binalarının birkaç adım ötesinde; karton kutulara sarılmış, çökmüş bedenlerden yükselen sessiz bir çığlık var. Bu, yalnızca sokakta uyuyan insanların hikâyesi değil. Bu, görmezden gelinmişliğin, sistemden dışlanmışlığın, unutulmuşluğun hikâyesi olarak ülkenin sokaklarındaki görüntüler rahatsız edici boyutlara ulaşmış ve vicdanları rahatsız edici boyutlara ulaşmış durumda.
Amerikan Rüyasının Kâbus Tarafı
“Amerikan Rüyası” sıkça anlatılır. Başarı, fırsat ve yükseliş dolu bir masal gibidir. Ama her rüyanın bir karanlık yanı vardır. Bugün bu ülkede, işini kaybeden bir baba, şiddetten kaçan bir anne ya da evden atılan bir genç kolaylıkla evsizler kervanına katılabiliyor.
Sokaklarda artan çadır kampları, uyuşturucuya bağımlı gençler, park banklarında yaşlanan insanlar… Ve toplum olarak istemesekte bunları görmeye alıştık. Görüyoruz ama bakmıyoruz. Duyuyoruz ama kulak asmıyoruz. Belki de en korkuncu, bu duyarsızlığa alışmış olmamız.
Sistem Sorunu, Vicdan Krizi
Evsizlik sadece bireysel bir dram değil. Bu bir sistem krizidir. Barınma, artık temel bir hak olmaktan çıkmış durumda. Orta sınıf eriyor, yaşam maliyetleri tırmanıyor, ev kiraları tarihin en yüksek seviyelerinde. Üstelik yalnızca ekonomik sebepler değil; ruh sağlığı sorunları, çocuk yaşta terk edilme, aile içi şiddet ve madde bağımlılığı gibi nedenler de bu krizi derinleştiriyor.
Bir ülkede insanlar çöp konteynerinden yemek arıyorsa, çocuklar arabada geceyi geçiriyorsa, yaşlılar donarak ölüyorsa, buna kalkınma değil çöküş denir.
Süper Gücün Çöküşü: Sokakta Yatan Vicdan
Dünyanın “süper gücü” Amerika Birleşik Devletleri… Nükleer silahlarla, uçak gemileriyle, ileri teknolojiyle ve gökyüzünü kaplayan savaş uçaklarıyla övünen bir ülke. Ancak bu gücün altında, paspas gibi ezilen bir başka gerçek yatıyor: Amerikan halkının içinden yükselen sessiz çöküş.
Beyaz Saray kaynakları ABD’nin, Ukrayna savaşına bugüne kadar yaklaşık 400 milyar dolar aktardı. Aynı miktar, İsrail’in Gazze’yi yerle bir etmesi için harcandı. Bir çok ülkeyi daha listeye ekleye biliriz. Uydudan takip edilen bombalar, insansız hava araçları, mühimmat konvoyları, askeri danışmanlar… Para oluk oluk akıyor. Ancak bu para, ne Başkent Washington’da, ne New Yok’ta aç yatan bir çocuğun karnını doyuruyor, ne de Los Angeles’ta uyuşturucu krizinden boğulan bir genci kurtarıyor.
Savaşlara Var, Halkına Yok
Dış politikada “özgürlük ihracı” adı altında yapılan her hamle, içeride biraz daha fazla yoksulluk, biraz daha fazla umutsuzluk anlamına geliyor. Washington, uzak diyarların haritasında kırmızı daireler çiziyor ama Baltimore’da bir park bankında donarak ölen yaşlıyı görmüyor. Pentagon’un milyarlarca dolarlık bütçesi var, ama ülkede bir evsizin üstüne örtecek battaniye yok.
Silah üreticileri kazanıyor, lobiler kazanıyor, savaşlar uzadıkça şirketler zenginleşiyor. Ve Amerikan halkı, bu çarkın kenarında, sessizce eziliyor. Açlık, sefalet, evsizlik, uyuşturucu bağımlılığı… Bugün ABD şehirlerinde cinayet, tecavüz, çocuk istismarı, adam kaçırma, hırsızlık ve yağma artık istisna değil, rutine dönüşmüş durumda.
Umursamazlık Çağı
Bu çöküşün belki de en tehlikeli boyutu halkın giderek daha fazla susması, alışması ve umursamaması. Çünkü medya, bu acıları göstermez. Çünkü siyasetçiler, bunları konuşmaz. Çünkü gerçek gündem; oy getiren, para kazandıran, güç pekiştiren başlıklardır. Sıradan Amerikalı, evsiz komşusunu görmezden gelmeye programlandı. Çünkü görürse rahatsız olacak. Çünkü sorgularsa sistem çöker.
Ülkeyi yönetenler için ise evsizlik bir “görüntü” sorunudur. Yok edilmesi değil, gizlenmesi gerekir. Parklarda kamp kuran evsizleri kaldırmak, suçluyu cezalandırmak kolaydır. Ama bu insanları sokaklara iten nedenleri ortadan kaldırmak için irade, cesaret ve vicdan gerekir. Ne yazık ki, bugünün Washington’unda bu üçünü bir arada bulmak zor.
Hayaller Ülkesi, Acıların Ülkesi mi Oldu?
Amerikan rüyası, her fırsatta anlatılan o yükseliş hikâyeleriyle dolu. Ancak bu rüyaların arkasında, kabusa dönmüş binlerce hayat gizli. Evsizlik, sadece bireysel bir başarısızlık değil; sistemin üretip sonra dışarı attığı insanların hikâyesidir.
Gerçek Güç Nedir?
Amerika’yı güçlü yapan şey, ne F-35 savaş uçakları ne de dünya finans piyasasındaki hakimiyetidir. Gerçek güç, bir çocuğun aç kalmamasını sağlamak, bir kadını sokakta koruyabilmek, bir bağımlıya ikinci bir şans verebilmektir.
Bugün bu ülke, her gün milyonlarca doları savaşlara gönderirken, halkını açlığa terk ediyor. Bu bir çelişki değil; bir tercihtir. Ve bu tercih, vicdansız bir sistemin ilanıdır.
Amerikan halkı artık sormalı: Neden kendi ülkemde, kendi insanım sokakta yatarken; başka ülkelerin yıkımına milyarlar harcanıyor?
Neden kendi çocuklarımız istismar edilirken; sınır ötesi operasyonlara alkış tutuyoruz?
Bu sorular sorulmadıkça, evsizler çoğalacak, sokaklar daha da güvensizleşecek, Amerika “güçlü” ama içi boş bir kabuğa dönüşecek.
Ve belki de o zaman, gerçek çöküş başlayacak.
Geçtiğimiz günlerde Başkan Donald Trump, “Serseriliği Sonlandırma ve Yeniden Düzenleme Emri” başlıklı bir kararnameye imza attı. Evsizlerin rehabilitasyon merkezlerine yönlendirilmesini öngören bu düzenleme, “önce barınma” anlayışını rafa kaldırıyor. Kamusal alanlarda kamp kurmayı yasaklayan şehirler artık federal kaynaklardan daha fazla destek alacak.
Trump, bu adımı “kamu düzenini yeniden sağlama” gerekçesiyle açıklıyor. Ancak bu yaklaşım, sorunu kökten çözmek yerine, görünürlüğünü azaltma çabası gibi görünüyor. Evsizleri “gizlemek” ile “çözmek” aynı şey değildir. Birini bir banktan kaldırmak, onu hayata döndürmek anlamına gelmez.
Amerika Gerçekten Büyük mü?
Bir ülkeyi büyük yapan, yalnızca teknoloji ya da silah gücü değildir. Bir parkta üşüyen bir insanı görebilmek, ona yardım eli uzatabilmek, merhamet gösterebilmektir. Amerika, sokaklarında binlerce insanın uyuduğu, sabaha donarak öldüğü bir ülke olamaz. Olmamalı.
Çünkü evsizlik, sadece evsizlerin değil, hepimizin sınavıdır. Bugün onların başına gelen, yarın bizim başımıza gelebilir. İşte bu yüzden, empatiyle başlamalı bu mücadele. Bir selam, bir çorba, bir yorgan… Bazen bir insanın hayata yeniden tutunması için yeterlidir.
Amerika ya bu sessiz çöküşe seyirci kalacak ya da vicdanıyla yüzleşerek gerçek anlamda “büyük” olmayı seçecek. Karar, ülkeyi yöneten liderlerin vicdanında yatıyor.
YORUMLAR