Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Hasan ÇELİK

Zor Bir Üniforma: Amerika’da Polis Olmak ve Türk Toplumunun Bakışı

Erhan Yıldırım’ın Hikâyesi Üzerinden Bir Toplumsal Dönüşüm

Adaletin simgesi olmak, dünyanın her yerinde zordur. Ancak bu sorumluluğu göçmen kimliğiyle başka bir ülkede taşımak, yalnızca bireysel cesaret değil, aynı zamanda kültürel bir sınavdır. Amerika Birleşik Devletleri’nde polislik, sadece bir meslek değil; yüksek riskli görevler, toplumla doğrudan temas ve her gün verilmesi gereken ahlaki kararlarla örülü bir yaşam biçimidir.

Amerikan Polisliği: Cesaret ve Empati Arasında Bir Yürüyüş

ABD’de polis olmak, suç oranı yüksek mahallelerden kitlesel protestolara, sosyal adaletsizlikten bireysel trajedilere kadar toplumun her kesiminde var olmayı gerektirir. Her karar saniyeler içinde alınmalı, her müdahale toplumun güvenini kazanma ve eleştirilme riskini bir arada taşır. Bu meslek yalnızca fiziksel dayanıklılık değil, aynı zamanda yüksek duygusal zekâ ve sabır ister. Çoğu zaman ise bu zekâ, empatiyle sınanır.

Türk Toplumunun Polisliğe Bakışı: Mesafeden Gurura

Türkiye’de polislik genellikle devletin otoriter yüzüyle özdeşleşmiştir. Bu algı, Amerika’ya göç eden Türk ailelerde de benzer bir mesafe yaratmıştır. “Doktor ol, mühendis ol, avukat ol” telkinleriyle büyüyen gençler için polislik, uzun süre ideal kariyer çizelgesinde yer bulamamıştır.

Ancak zamanla bu algı değişiyor. Özellikle ikinci ve üçüncü kuşak Türk Amerikalılar arasında polislik, yalnızca bir iş değil; topluma katkı sunmanın, aidiyetin ve hizmetin onurlu bir yolu olarak görülmeye başlandı. Bu dönüşümün öncülerinden biri de hiç şüphesiz Erhan Yıldırım’dır.

Erhan Yıldırım: New York’ta Bir Köprü Kurucusu

Erhan Yıldırım, New York Polis Teşkilatı’nda Müslüman Toplum Koordinatörü olarak sadece görevini değil, temsil ettiği sorumluluğu da büyük bir özveriyle üstlendi. Özellikle 11 Eylül sonrası dönemde artan önyargılar arasında, Türk ve Müslüman toplumlarının sesi olmayı başardı. Yıldırım’ın çabaları yalnızca güvenlik alanında değil; empati, diyalog ve anlayış adına da önemli bir kazanım sağladı.

Görevini tamamladıktan sonra Türkiye’ye onurlu bir dönüş yapması, başta Türk toplumu olmak üzere onu tanıyan herkeste bir eksiklik duygusu yarattı. Çünkü o, yalnızca bir polis değil; iki toplum arasında güven köprüleri kuran sessiz bir liderdi.

Yıllar içinde yalnızca NYPD’nin değil, Türk-Amerikan toplumunun da saygısını kazanan Yıldırım, kültürel hassasiyetleri anlayan ve teşkilata aktaran bir köprü görevi gördü. Onun hikâyesi, güvenlik görevlisi olmanın ötesinde, toplumlar arasında empatiyi büyüten bir liderliğin hikâyesidir.

Bugün, onun sayesinde birçok Türk genci bu mesleğe yalnızca korkuyla değil, umutla da bakabiliyor. Çünkü bazen bir kişi, binlerce yolun önünü açar.

Türk Polislerinin Sessiz Başarıları

Yıldırım gibi isimlerin yanında; NYPD SWAT timinden Kenan Akaydın, Cliffside Park Polis Şefi Yakup Zoklu, NYPD 3. Sınıf Emniyet Müdürü İdris Güven ve NYPD’de görev yapan Ertan Kuluğ, Emir Salman, Emre Mergen, Mücahit Kocakoç gibi isimler, sadece güvenliği değil; temsil ettikleri kültürü de başarıyla taşıyor. Her biri, Türk toplumunun Amerika’daki varlığını güçlendiren, görünür kılan sessiz kahramanlardır.

Dilek Kahveci: New York’un Kalbinde Bir Türk Kadını

New York… Kalabalığı, koşturmacası ve çok kültürlü yapısıyla dünyanın nabzını tutan bir şehir. İşte bu karmaşanın ortasında, üniformasını sadece yasa için değil, insanlık adına da giyen bir Türk kadını var: Dilek Kahveci.

New York Polis Teşkilatı’nda görev yapan Giresun – Espiyeli Dilek Kahveci, yalnızca bir polis memuru değil; empati, adalet ve anlayışın vücut bulmuş halidir. Göçmen bir kadın olarak bu zorlu şehirde yalnızca düzeni sağlamıyor; aynı zamanda kültürler arasında köprüler kuruyor. Onun için polislik, görevden öte, bir vicdan meselesi.

Kadın olmak, göçmen olmak, polis olmak… Bu üç zorlu kimliği onurla taşıyan Kahveci, sistemin sert gerçeklikleri ve toplumsal önyargılarla mücadele ederken bunu yüksek bir sorumluluk duygusu ve içten bir kararlılıkla yapıyor.

Dilek’in üniforması korku değil güven, mesafe değil yakınlık ifade ediyor. Özellikle genç Türk-Amerikalı kadınlar için o, bir engelin değil; bir umudun sembolü. Çocuklara örnek olmak, yaşlı bir göçmene anadilinde güven vermek, kültürel farkları sabırla anlatmak… Dilek’in polislik anlayışı tam da bu insani detaylarda hayat buluyor.

Onun hikâyesi, yalnızca bir kariyer değil; toplumsal dönüşümün ve kadın gücünün sessiz ama güçlü bir temsilidir.

Dilek Kahveci, Türk-Amerikan toplumunun kalbinde umutla atmaya devam eden onurlu bir sestir.

Güvenliği Sağlayan Eller Bizim Mahallemizden Çıkmalı

Amerika’da her etnik topluluk, kendi içinden çıkan polislerle daha görünür hale gelir. Türk toplumunun da bu alandaki temsiliyeti, yalnızca bireysel başarı değil; aynı zamanda toplumsal güvenlik, aidiyet ve kültürel temsil açısından hayati öneme sahiptir.

Unutmamak gerekir: Güvenlik yalnızca yasal düzenlemelerle değil, toplumsal güvenle sağlanır. O güveni sağlayan eller bizim mahallemizden, bizim değerlerimizden çıktığında sistem değişir, algılar dönüşür.

Erhan Yıldırım, Dilek Kahveci ve onların izinden giden Türk kökenli polisler, artık Türk toplumunun izleyici değil; oyunun oyuncusu olduğunu gösteriyor. Bu tablo hem gurur verici hem de umut doludur.

Ve belki de en kıymetlisi şu:

Bazı insanlar yalnızca görev yapmaz…

Tarih yazar.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER