ABD son yıllarda dikkat çeken ve üzerinde çokça konuşulması gereken bir göç gerçeğiyle karşı kaldı: Türkiye’den Amerika’ya ulaşmak isteyen birçok vatandaş, artık klasik yolları değil, çok daha tehlikeli ve belirsizliklerle dolu bir rotayı tercih etti. Meksika üzerinden ABD’ye yapılan bu göç, sadece bir ülke değişimi değil; aynı zamanda bir hayatta kalma savaşı, umut arayışı ve insanlık sınavıydı.
Ekonomik sıkıntılar, toplumsal baskılar ve gelecek kaygısı… Tüm bu etkenler bir araya geldiğinde, bazı Türk vatandaşları Latin Amerika’dan ABD’ye ulaşma hayalini kurmaya başladı. Vizesiz seyahat imkânı sunan Meksika, bu arayışın ilk adımı oldu. Türkiye’den kalkan uçaklarla Mexico City, Cancun ya da Guadalajara’ya ulaşanlar, ardından karayoluyla kuzeye, Amerika sınırına doğru yola koyularak hayallerini kovaladılar.
Ancak bu yolculuk, öyle her yolcunun kaldırabileceği türden değil. Sınırları geçmek için yürütülen bu mücadele, sadece coğrafi değil, aynı zamanda fiziksel ve ruhsal sınırları da zorluyor. Kaçak yollarla yüzlerce kilometreyi aşmaya çalışan insanlar; çetelerle, insan kaçakçılarıyla, dolandırıcılarla ve türlü tehlikeyle karşı karşıya kalıyor. Yol boyunca açlık, susuzluk ve korku, bu insanların en sadık yol arkadaşları. Kimileri soyuluyor, kimileri hayatını yitirdi.
Amerikan sınırına ulaşabilenlerin macerası ise orada sona ermiyor. Tam tersine, asıl zorlu süreç orada başlıyor. Sığınma talebinde bulunanlar, aylar süren bekleyişlere, geçici kamplarda geçen zorlu koşullara ve ardından gelen mülakat süreçlerine katlanmak zorunda kalıyor. Kimi umutla mahkeme tarihini bekliyor, kimi ise belirsizlik içinde yaşam mücadelesine halen devam ediyor.
Resmî olmayan verilere göre son yıllarda yaklaşık 70 bin Türk vatandaşı Meksika sınırını kullanarak ABD’ye giriş yaptı. Bu sayı, artık yeni bir göç profilinin ortaya çıktığını gösteriyor. Amerika’daki geleneksel Türk toplum yapısının yanına, sınır geçerek gelen, çaresizlikle dolu yeni bir kitle daha eklendi.
Mexico City ve Guadalajara gibi şehirlerdeki az sayıda yerleşik Türk vatandaşı, bu yeni gelenlere destek olmaya çalışsa da imkanlar kısıtlı. Yolculuk boyunca kaçakçılara ödenen yüksek meblağlar, yolda yaşanan güvenlik tehditleri ve kamplarda karşılaşılan zorluklar, bu göç yolculuğunu adeta bir insanlık dramına dönüştürüyor.
Amerika’daki bazı Türk sivil toplum kuruluşları bu insanlara hukuki destek vermeye çalışıyor. Ancak sürecin uzunluğu, karmaşıklığı ve dil bariyeri birçok kişi için aşılması güç engeller yaratıyor. Belirsizlik ise, hem ruhsal sağlığı etkiliyor hem de sosyal uyumu zora sokuyor.
Bu göçün sonucu ne yazık ki çoğu zaman beklenenden farklı oluyor. Hayal ettikleri yeni hayatı bulamayan birçok kişi, umutsuzluk içinde Türkiye’ye geri dönüyor. Bazıları iş bulamıyor, bazıları ise psikolojik olarak bu süreci kaldıramayıp hayatına son veriyor. Halen Amerika’da kalmaya çalışanlar arasında ise işsizlik ve güvencesizlik en büyük sorun olarak varlığını sürdürüyor.
Bu yolculuk, Amerikan rüyasını ararken çoğu zaman gerçeğin sert duvarlarına çarpan bir hayal kırıklığına dönüşüyor. Ama yine de her biri, bu yolculuğun tanığı. Her biri, sessizce yazılan birer hikâye. Görünmeyen ama hissedilen bir dramın parçaları.
Bugün, Meksika üzerinden Amerika’ya ulaşan Türk göçmenlerin yasal durumu hâlâ belirsiz. Kimisi sığınma talebinin sonucunu bekliyor, kimisi hala bir mahkeme tarihine sahip değil. Bu arada geçici yaşamlar, askıya alınan hayaller ve belirsiz bir gelecek onları bekliyor.
Belki de bu yazıya şu cümleyle nokta koymak en doğrusu olur:
Bir sınırı geçmek, çoğu zaman yalnızca coğrafi bir çizgiyi aşmak değildir. Bu, insanın yüreğinde taşıdığı umudu, ardında bıraktığı geçmişi ve belirsizliklerle dolu geleceğiyle birlikte çıktığı ağır bir yolculuktur. Her adımda biraz hayal, biraz korku, biraz da cesaret taşır. Ve bazen bu yürüyüş, sadece bir ülkeye değil, insanın kendi kaderine doğru atılmış bir adımdır.
YORUMLAR