Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Hasan ÇELİK

“Soykırım” Kelimesinin Gölgesinde Gerçekler: ABD Başkanları Ne Derse Desin, Umurumuzda Değil

Biz Gerçeği Biliyoruz “Soykırım” Söylemiyle Siyaset Yapmak: ABD Ne Derse Desin, Umurumuzda Değil 

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump, 1915 olaylarının 110’uncu yıldönümüne ilişkin yayımladığı yazılı açıklamada “soykırım” ifadesine yer vermedi. Beyaz Saray tarafından paylaşılan mesajda, Ermenice’de “Büyük Felaket” anlamına gelen Meds Yeghern tanımı tercih edilirken, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde yaşanan trajik kayıplara atıf yapıldı. Açıklamada, bir buçuk milyon Ermeni’nin hayatını kaybettiği belirtiliyor, ancak bu ifade uluslararası hukukta ve diplomaside büyük önem taşıyan “soykırım” teriminin kullanılmasından dikkatle kaçınılıyordu.

Trump’ın bu tutumu, kendisinden önceki Başkan Joe Biden’ın yaklaşımıyla belirgin bir tezat oluşturuyor. Biden, görev yaptığı 2021 ile 2024 yılları arasında her 24 Nisan’da 1915 olaylarını “soykırım” olarak tanımlamış, bu yaklaşımıyla hem Ankara’da soğuk rüzgârlar estirmiş hem de ABD tarihinde bir ilki gerçekleştirmişti.

Ancak burada şu soruyu sormamız gerekiyor:

Soykırım kelimesini kimin kullandığı gerçekten bu kadar mı önemli?

Daha da önemlisi:

Amerika başkanlarının her yıl 24 Nisan’da yaptığı açıklamaların Türkiye Cumhuriyeti için ne anlamı var?

Bu tür politik beyanların, hakikatin yerini alması mümkün değildir. Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet arşivleri, bu konuda çalışmak isteyen tarihçilere sonuna kadar açıktır. Arşivlerde ne varsa, gerçek de odur. Diplomasiyi iç siyasete malzeme eden başkanların, tarih üzerinden kurdukları kelime oyunları, ne gerçeği değiştirebilir ne de tarihsel sorumluluğu ortadan kaldırabilir.

Bugün geldiğimiz noktada, artık bu konunun dış politika kartı olmaktan çıkarılması gerektiğini bir kez daha yüksek sesle söylemek zorundayız. Amerika Birleşik Devletleri’nde her 24 Nisan’da aynı senaryo oynanıyor: Bir taraf sessiz bekliyor, diğer taraf ise açıklamanın satır aralarını mercek altına alıyor. Açıklamada “soykırım” kelimesi geçerse krize dönüşüyor, geçmezse iç siyasette başarı hanesine yazılıyor. Bu döngü, artık kimseyi ne ikna ediyor ne de bir yere taşıyor.

Ancak bu yıl, Trump’ın açıklamasından çok daha önemli bir gelişme vardı:

Amerika’daki Türk toplumu, 24 Nisan’da ortaya koyduğu iradeyle tüm dikkatleri üzerine çekti. Dernekler, STK’lar, akademisyenler ve gençler organize biçimde seslerini yükseltti. Sosyal medya kampanyaları, kamuoyu duyarlılığı ve diplomatik temaslarla Türk diasporası, tarihine ve devletine sahip çıkan bir kararlılık sergiledi.

Türkiye dışındaki tarih mücadelesi, sadece devlet kurumlarının omuzlayabileceği bir yük değildir. Bu aynı zamanda diaspora toplumlarının, kendi kimliklerine sahip çıkma meselesidir. 2025 yılında Türk-Amerikan toplumunun artık kendi sözünü söyleyen, yalnızca tepkisel değil, proaktif adımlar atabilen bir yapıya kavuştuğunu görmek sevindiricidir.

Trump’ın bu yıl “Meds Yeghern” tanımında kalması elbette tesadüfi değil. Amerikan siyaseti, özellikle seçim senelerinde iç dinamiklerle şekillenir. Bu gibi açıklamalar, daha çok Kaliforniya’daki oy dengelerini gözeterek hazırlanır. Ancak biz biliyoruz ki, tarihin hakikatini seçim takvimleri değil, belgeler, tanıklar ve akademik dürüstlük belirler.

Türkiye olarak bu konuda atmamız gereken adım nettir: Savunma psikolojisinden çıkmalı, belgelerimizle, arşivlerimizle, hukukî ve akademik tezlerimizle dünyaya açık ve net bir mesaj vermeliyiz. “Gelin, tarihçiler karar versin” demek yeterli değildir; aynı zamanda dünyadaki tarihçilere bu konuyu inceleyecek imkân ve erişim de sağlanmalıdır.

Bu yıl 24 Nisan anmaları sırasında Amerika’daki Türk diasporası, bugüne dek görülmemiş bir koordinasyon ve kararlılıkla sahadaydı. Başta New York, New Jersey, Virginia, California ve Texas olmak üzere pek çok eyalette Türk toplumunun öncülüğünde kampanyalar yürütüldü.

Türk-Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesi (TASC), hafta boyunca yürüttüğü bilgilendirme kampanyalarıyla Amerikan kamuoyunu hedef aldı. “Tarihi Siyasete Alet Etme” temalı videolar, hem sosyal medyada hem de çeşitli dijital platformlarda binlerce kullanıcıya ulaştı. Ayrıca ABD Kongresi üyelerine gönderilen mektuplarda, 1915 olaylarının siyasi söylem malzemesi olmaktan çıkarılması gerektiği vurgulandı.

Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu (TADF) ise New York’ta düzenlediği basın açıklamasında, Trump’ın açıklamasında “soykırım” kelimesini kullanmamasının diplomatik aklı yansıttığını belirterek, tarihi gerçeklerin popülist baskılara kurban edilmemesi gerektiğini hatırlattı. Açıklamada, Türkiye’nin arşivlerinin araştırmacılara açık olduğuna dair güçlü bir vurgu yer aldı.

Sosyal medya da Türk-Amerikan gençliğinin etkili sesiyle yankılandı. #AdaletİçinTarih, #TariheBelgelerKonuşsun ve #1915Gerçeği gibi etiketlerle yürütülen dijital kampanyalar sayesinde yalnızca Türkler değil, çok sayıda Amerikalı akademisyen ve araştırmacı da konuya dair daha temkinli ve araştırmacı bir tutum almaya davet edildi.

Özellikle genç kuşak Türk-Amerikalılar arasında tarih şuuru yükseliyor. Üniversitelerde kurulan öğrenci kulüpleri, 24 Nisan öncesi paneller, söyleşiler ve sempozyumlar düzenleyerek bu meseleye dair farkındalığı diri tutuyor. Harvard, Columbia, UCLA gibi üniversitelerdeki Türk öğrenci birlikleri, “1915’e Tarihçilerin Gözüyle Bakmak” temalı etkinliklerle hem akademik hem de kültürel bir duruş sergiledi.

Kuşkusuz tüm bu çabalar, bir topluluğun tarihine sahip çıkması kadar, yaşadığı ülkenin kamuoyunu da bilinçlendirmeyi hedefliyor.

Ve bugün geldiğimiz noktada rahatlıkla şunu söyleyebiliriz: Amerika’daki Türk toplumu, artık sadece izleyen değil, söz söyleyen ve yön veren bir aktör konumunda.

Unutmayalım, tarih ne Beyaz Saray açıklamalarında yazılır ne de sosyal medya etiketlerinde.

Tarih, bir milletin arşivlerinde, vicdanında ve belgelerinde yaşar.

Ve Türk milleti olarak biz bu tarihin yükünü değil, onurunu taşıyoruz.

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER