Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Hasan ÇELİK
Hasan ÇELİK

ABD Başkanları Ülkeyi Neye Göre ve Nasıl Yönetiyor? ‘2025 FIFA Kulüpler Dünya Kupası’

ABD Başkanları Ülkeyi Neye Göre ve Nasıl Yönetiyor? ‘2025 FIFA Kulüpler Dünya Kupası’

Bir Sistem, Bir Liderlik Anlayışı ve Derin Bir Denge Mekanizması Üzerine

Amerika Birleşik Devletleri, dünya siyasetinde yalnızca ekonomik ve askeri gücüyle değil, aynı zamanda kurumsal yapısı ve liderlik anlayışıyla da öne çıkan bir ülkedir. 2025 FIFA Kulüpler Dünya Kupası, son bir aydır Amerika’nın çeşitli eyaletlerinde boş türbinler önünde oynandı ve özellikle bu konuya ilişkin görüşlerimi yazının son bölümüne bıraktım.

ABD Başkanlığı, bir yandan büyük bir güç alanını temsil ederken, öte yandan ciddi sınırlamaları da içinde barındıran bir makamdır. Dışarıdan bakıldığında başkan, her şeyi yapabilen mutlak bir lider gibi görünse de, gerçekte bu görev oldukça karmaşık bir sistemin, anayasal denge ve denetim mekanizmalarının içinde yürütülür.

Peki, ABD başkanları ülkeyi neye göre ve nasıl yönetiyor?

Cevap, yalnızca kişisel liderlik tarzlarında değil; anayasa, kurumlar, kamuoyu, ekonomi, uluslararası ilişkiler ve teknolojik dönüşüm gibi çok katmanlı unsurlarda gizlidir.

Anayasal Temel: Güçler Ayrılığı ve Sınırlı Yürütme Yetkisi

ABD başkanlarının yönetim biçimi, 1787 Anayasası’nda yer alan kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanır. Başkan; yasama (Kongre) ve yargıdan bağımsız yürütme gücünün başıdır. Ancak bu bağımsızlık, sınırsız bir otorite anlamına gelmez. Kongre yasaları yapar, bütçeyi belirler ve savaş ilan edebilir. Yargı ise başkanın kararlarını anayasaya uygunluk açısından denetler.

Bu yapı, başkanın mutlak bir güç değil, denetlenebilir bir lider olmasını sağlar. Örneğin, başkan bir uluslararası anlaşmayı imzalamak isterse Senato’nun onayı gerekir. Aynı şekilde atadığı birçok üst düzey bürokrat da Senato’nun onayına tabidir. Güç vardır, ama sınırlarla çevrilidir.

Başkanın Yetkileri: Sınırlı Ama Etkili

Başkan, federal yönetimin başıdır ve Kabine’yi yönlendirir. Savunma, dışişleri, iç güvenlik ve sağlık gibi kritik alanlarda karar süreçlerinin koordinasyonunu sağlar. Ayrıca Silahlı Kuvvetler’in başkomutanıdır. Ancak bu yetki de Kongre’nin denetimi altındadır; örneğin savaş ilanı sadece Kongre’ye aittir.

Başkan, yürütme emirleri (executive orders) yoluyla bazı kararları Kongre onayı olmadan alabilir. Ancak bu emirler yargı tarafından iptal edilebilir ya da bir sonraki başkan tarafından yürürlükten kaldırılabilir. Bu da başkanın gücünün etkili ama geçici olduğunu gösterir.

İdeoloji, Parti Politikası ve Liderlik Tarzı

Başkanlar görev süresince genellikle partilerinin ideolojik çizgisinden çok fazla sapmaz. Demokratlar sosyal programlara ve bireysel haklara öncelik verirken, Cumhuriyetçiler serbest piyasa ekonomisi ve düşük vergilendirme gibi muhafazakâr politikaları savunur.

Ancak her başkan, kendi liderlik tarzını belirgin şekilde ortaya koyar. Franklin D. Roosevelt’in New Deal hamlesi, Reagan’ın neoliberal dönüşümü, Obama’nın sağlık reformları, Trump’ın “Önce Amerika” söylemi ve Biden’ın yeşil dönüşüm ajandası bu çeşitliliğin örnekleridir.

Kamuoyu, Medya ve Başkanın İletişim Gücü

Modern çağda başkanların gücü yalnızca yasalarla değil, aynı zamanda iletişim becerileriyle de şekillenir. Televizyon, sosyal medya ve basın açıklamaları aracılığıyla doğrudan halka seslenen başkanlar, kamuoyu oluşturma ve yönlendirme gücüne sahiptir.

Trump’ın Truth Social üzerinden kurduğu doğrudan ilişki, bu etkinin ne kadar güçlü olabileceğini ortaya koydu. Ancak bu tarz, geleneksel siyaset dilini de büyük ölçüde sarstı ve başkanlık makamını bir medya fenomenine dönüştürdü.

Kriz Dönemlerinde Başkanlık

ABD tarihinde kriz anlarında başkanların yetkileri fiilen artar. Lincoln İç Savaş’ta, Roosevelt Büyük Buhran’da, Bush 11 Eylül sonrasında, Biden ise COVID-19 döneminde genişletilmiş yetkilerle ülkeyi yönetti. Bu dönemlerde başkan yalnızca karar alıcı değil, aynı zamanda ulusal moral kaynağı ve sembol haline gelir.

Sonuç olarak; ABD başkanlığı, yalnızca bir kişiyle sınırlı bir güç değil, kurumsal gelenekler, anayasal sınırlar ve demokratik denetim mekanizmalarıyla çevrili bir liderlik alanıdır. Bu denge sayesinde Amerika, güçlü liderler kadar güçlü kurumlarla da ayakta kalır.

Boş Tribünler, Dolu Gündemler: Trump’ın Göçmen Politikaları ve Futbolun Sessiz Tribünleri

Futbol dünyanın en yaygın dili. Tribünler doldukça heyecan büyür, coğrafyalar birleşir. Hele söz konusu olan bir Dünya Kupası ise—ister kulüpler bazında ister millî düzeyde—sahadaki oyun kadar tribündeki kalabalık da turnuvanın başarısını belirler. Ancak bu yıl ABD’nin ev sahipliğini yaptığı 2025 FIFA Kulüpler Dünya Kupası, sahadaki mücadeleden çok, tribünlerdeki sessizlikle hatırlanacak gibi görünüyor.

Turnuvanın finalinde Chelsea ve Paris Saint-Germain gibi iki dev kulübün karşı karşıya gelmesiyle MetLife Stadyumu’nun tribünleri doldu; ancak bu sadece bir istisnaydı. Grup maçlarından yarı finallere kadar, Amerika’nın dört bir yanındaki stadyumlar boş koltukların sessizliğine mahkûm kaldı. Peki neden?

Uzmanlara göre bu durum sadece organizasyonel bir eksiklik ya da tanıtım zaafı değil. Asıl mesele, ABD Başkanı Donald Trump’ın ikinci döneminde izlediği katı ve baskıcı göçmen politikalarında yatıyor. Turnuvanın potansiyel seyirci kitlesi olan Latin Amerika ve Asya kökenli göçmen topluluklar, özellikle Trump’ın son aylarda daha da sertleşen söylemleri karşısında stadyumlara gitmekten imtina etti. Bazıları için bu bir güvenlik meselesiydi; bazıları içinse sessiz bir protesto.

Trump’ın “ikinci dönem” siyaseti, ilkinden çok daha keskin. Göçmen karşıtı uygulamaların sadece sınır bölgelerinde değil, ülke içindeki şehirlerde de sertleştiği bir dönemde, futbol gibi küresel ve kapsayıcı bir oyunun doğal izleyicisi olan topluluklar ya gözaltı korkusuyla evinde kaldı ya da ‘bu ülkede artık istenmediğini’ hissetti.

Oysa ki futbolun ruhu göçmenliktir. Bu oyunu Amerika’da sevdirenler, çoğunlukla başka ülkelerden gelenlerdi. Tribünleri renklendiren, formalarıyla sokakları şenlendiren, marşlarıyla şehirleri titreten insanlar, Trump’ın hedef gösterdiği o “diğerleriydi.

Final maçına eşi Melania Trump ile birlikte katılan Başkan Trump’ın, dolu tribünler karşısında verdiği pozlar, aslında gerçeğin sadece küçük bir kısmıydı. Geri kalan turnuva boyunca ABD, futbolun evrensel dilini duyamadı. Çünkü o dili konuşanlar stadyumlara gelemedi.

Göçmen karşıtı politikaların sadece siyasi ya da insani değil, aynı zamanda kültürel ve ekonomik sonuçları da olabileceğini bu turnuva bir kez daha gösterdi. Belki de tarihte ilk kez, bir futbol turnuvası siyasi bir iklimin gölgesinde bu kadar sessiz geçti.

Amerika’nın futbol tutkusu büyüyor, evet. Ancak bu tutkunun büyüyebilmesi için, önce onu besleyen köklerin—yani göçmenlerin—korkusuzca nefes alabilmesi gerekiyor. Yoksa ne kadar büyük stadyumlar inşa edilirse edilsin, o tribünlerde yankılanan tek ses boşluk olur.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER