Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
İbrahim KURTULUŞ

Washington’a Bir Mektubun Anatomisi: Türkiye’ye Dair Gerçekler ve Çarpıtmalar

7 Mayıs 2025 tarihli, ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’ne sunulan mektup, Türkiye Cumhuriyeti hakkında birçok ağır iddia içeriyordu. Komite’nin kıdemli üyelerinden Gregory Meeks’in imzasıyla yayımlanan bu mektup, yalnızca diplomatik teamülleri değil, tarihsel gerçeklikleri de bir kenara bırakan çarpıtmalara ev sahipliği yapıyordu.

Bu yazı, söz konusu metne bir yanıt niteliği taşıyor. Zira mesele yalnızca siyasi görüş farklılıkları değil; aynı zamanda uluslararası hukuk, tarihsel bağlam ve ikili ilişkiler açısından dengeli bir perspektif sunma sorumluluğudur.

Önce İsimle Başlayalım: Türkiye Cumhuriyeti

Uluslararası diplomatik yazışmalarda ülke isimlerinin doğru kullanımı önemlidir. Türkiye’nin adı, Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bu ifade, yalnızca teknik bir detay değil; ulusal egemenliğin ve kimliğin bir yansımasıdır.

Ege Denizi’nde Gerçekler ve Mite Dönüşen Hava Sahaları

Yunanistan’ın 10 deniz miline kadar uzattığını iddia ettiği hava sahası, uluslararası hukukta tanınmamaktadır. Egemen hava sahası, genellikle karasularıyla sınırlı, yani 6 deniz milidir. Türkiye’nin uçuşları bu bağlamda uluslararası hava sahasında gerçekleşmektedir. NATO radar kayıtlarında herhangi bir ihlal tespiti yoktur. Öte yandan, Yunanistan’ın Ege adalarını anlaşmalara aykırı şekilde silahlandırması ise bölgede barışı tehdit eden asıl unsurdur.

Kıbrıs: Unutulan 1963 ve Hatırlanan 1974

Kıbrıs meselesi her zaman 1974’ten başlatılır. Oysa 1963 yılında Kıbrıslı Türkler anayasal haklarından silah zoruyla uzaklaştırılmış, devletin dışına itilmiştir. Türkiye’nin 1974’teki müdahalesi, 1960 Garanti Antlaşması’na dayanarak ve bir darbeyle gelen Nikos Sampson’un “Kıbrıs Türklerini ortadan kaldırma” planlarına karşı gerçekleştirilmiştir. Bu müdahalenin “işgal” olarak tanımlanması, uluslararası anlaşmaların ruhunu göz ardı etmektir. 2004 Annan Planı’na Kıbrıslı Türklerin %65 oyla “evet”, Rumların ise %85’le “hayır” demesi, kimin çözümden yana olduğunu da göstermiştir.

Türkiye ve Demokrasi: Seçici Eleştiriler ve Bağlamın Yokluğu

Türkiye’deki siyasi süreçler, tıpkı diğer demokrasilerde olduğu gibi tartışmalı olabilir. Ancak bu tartışmaları ele alırken bölgesel güvenlik tehditlerini, 70 yılı aşan çok partili sistem deneyimini ve Türkiye’nin kurumsal yapısının evrimini yok saymak mümkün değildir. ABD’de dahi Newark Belediye Başkanı’nın gözaltına alınması gibi örnekler, her yargı sürecini “siyasi baskı” olarak okumamamız gerektiğini göstermiyor mu?

İnsan Hakları Eleştirileri: Yunanistan’ın Sessiz Sayfaları

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, sadece Türkiye’yi değil, Yunanistan’ı da defalarca mahkum etti. Evros sınırında sistematik geri itmeler, Idomeni kampındaki çocuklara yönelik insanlık dışı muamele, ifade özgürlüğü üzerindeki baskılar… Bu ihlaller neden mektupta yer almadı? Seçici duyarlılık, ahlaki tutarlılığı zedeler.

Mavi Vatan ve Akdeniz’deki Egemenlik Mücadelesi

“Mavi Vatan” doktrini, Türkiye’nin kendi kıyılarına yakın alanlarda meşru haklarını savunma iradesidir. Türkiye, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne taraf değildir ve bu alandaki iddialarını, diğer egemen devletlerle yaptığı ikili anlaşmalarla yürütmektedir. Libya ile yapılan deniz yetki anlaşması buna örnektir. Yunanistan’ın adalar üzerinden geniş deniz yetki alanları talep etmesi ise uluslararası hukukla değil, siyasal çıkarlarla örtüşmektedir.

Hamas ve Türkiye’nin Diplomatik Rolü

Türkiye’nin Hamas’ın siyasi kanadıyla temasları, bölgedeki barış girişimleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. Türkiye hem sivillere yönelik şiddeti kınamakta hem de orantılılık ve uluslararası insancıl hukuk ilkelerini savunmaktadır. Türkiye’nin rehine müzakerelerinde oynadığı rol, Washington’un da takdir ettiği diplomatik bir beceridir. Türkiye’nin geçmişte Yahudi halkına sunduğu sığınaklar, antisemitizm suçlamalarının ne kadar temelsiz olduğunu göstermektedir.

Çifte Standartlar: Assange, Snowden ve Guantanamo

İfade özgürlüğü denilince Türkiye eleştirilirken, Batı’da benzer veya daha ağır vakalar sessizlikle geçiştiriliyor. Guantanamo, Assange davası, Snowden’ın sürgünü gibi örnekler, bu alanda küresel ölçekte bir samimiyet sınavına işaret ediyor.

S-400, F-35 ve NATO Gerilimi

Türkiye, S-400 sistemini ABD’nin uzun süre Patriot satmamasının ardından satın aldı. Bu karar, askeri bir ihtiyaçtan doğdu. Ancak bu tercih, Türkiye’nin F-35 programından çıkarılmasıyla cezalandırıldı. Oysa aynı sistemleri kullanan başka NATO ülkeleri bu yaptırımlarla karşılaşmadı. Çifte standart burada da karşımıza çıkıyor.

Sonuç olarak; Türkiye, eksikleriyle birlikte, uluslararası hukuk temelinde egemenliğini ve güvenliğini koruma kararlılığını sürdüren bir ülkedir. Eleştiriler elbette olabilir, olmalıdır da. Ancak bu eleştiriler, bağlamdan koparılmış, tek taraflı ve çarpıtılmış bilgiler üzerine inşa edilmemelidir. Türkiye’nin tezleri, tarihi, hukuku ve uluslararası ilişkilerdeki tutarlılığı içinde değerlendirilmelidir.

Amerika’da demokrasiye, hukuka ve çok taraflılığa inanan tüm kesimlerin, bu mektuptaki çarpıklıkları fark etmesini umuyoruz.

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER